İsrail’de Radikalizm’in Temelleri ve Günümüze Yansıması
Ozan DUR
%20(1).png)
İsrail'de Radikalizmin Temelleri ve Günümüze Yansıması
TDK radikalizm için “köktencilik” ifadesini kullanıyor. İsrael Shahak ise kitabına Yahudi Fundamentalizmi demişti. Bazı karar alıcılarımızın da bu ismi kullandığını görmekteyiz. Bununla birlikte dünyada radikalizm çalışmaları Batı ve ABD öncülüğünde ikiz kulelere yapılan saldırı sonrasında başlamıştır. O günden bugüne “İslami Radikalizm” çalışmalarına ağırlık verilmiş ve evanjelikler ve Yahudilerin radikalleşmesi çok dikkat çekmemiştir. İkiz kule sonrasında Daeş ve Arap baharı sürecinde yaşananlar da bu bağlamda değerlendirilmiştir. Bu makalede Yahudilerin radikalleşmesi ve bunun kökleri ele alınacaktır.
İsrail diyebilmemiz için süreci 1948 ile başlatmak uygun olabilir ama İsrail’i kuran ideoloji olan Siyonizm 19. Yüzyıldan itibaren dünyanın gündemine girmiştir. Siyonizm’in radikal bir ideoloji olduğu iddia edilebilir. Özellikle Yahudiler Siyonizm’i siyasileştirdiklerinde bu bölgede tehlike çanlarının çalması demekti. Herzl’in hatıratlarından ve günlüklerinden bilinmektedir ki Herzl büyük devletlerle anlaşma yolunu seçmişti. Her büyük devlete o büyük devleti memnun edecek tekliflerle gidiyordu. Batı devletlerine ise onların kolonyal projelerinin bir parçası olma misyonuyla gitti. Bölgeyi sömürmeye geldiğinizde doğal olarak bir direniş ile karşılaşmak mümkündür. Arap milliyetçiliğinin de doğduğu zamanlara denk geldiği için çatışma kaçınılmaz oldu.
Siyonizm Moses Mendelshon ve Haskala sonrasında dini kisvesinden büründü. Ortodoks Yahudi olarak kalsalardı, bugün elde ettikleri dünyevi başarıları elde edemeyeceklerdi. Seküler Sosyalist bir hareket olarak komun bir hayat çerçevesinde kibutzlar kurdular. Bu kibutzlar Yişuv’a dönüştü ve güvenlik bağlamında Ha-Şomer “koruyucu”isminde ilk “savunma” birliklerini kurdular. Herzl, Araplar Yahudilerin getireceği refahı anlayacaklar ve çatışma çıkmayacak diyordu. O zaman bu Yahudiler neden savunma ihtiyacı duydular. ? Aslında Yahudiler bölgeye geldiklerinde Arapların iş gücünü ellerinden almaya çalıştılar. Bu da beraberinde çatışmayı gerektirdi. Bu çatışmanın sebebi dini değil idi. Dini olarak lanse edilen savaşların arkasında farklı nedenler genelde bulunmaktadır. Burada da bölgesel güç, tarım alanları ve su kaynakları temel çatışma alanlarından idi.
Seküler olan Siyonistlerden kurucu olanlar Aşkenaz idi. Avrupa’da iyi eğitimler almışlardı. Batı’ya dönük bir İsrail kurmak istediler. Bu süreçte Hagana, Stern, İrgun ve Palmach gibi çete örgütleri kurdular. Bunlar terör eylemlerinde bulundu. Bunlardan en meşhurları King David otelinde 90’dan fazla kişinin ölmesine sebep olan saldırı ve Deyr Yasin katliamıydı. King David İngilizlerin bölgeden göçünü hızlandırırken, Deyr Yasin Filistinlilerin tehcirini hızlandırdı. Jabotinsky’nin vizyonu da kanlı da olsa Arapları buradan göndermek ve geri gelmelerini önlemek için “demir duvar” inşa etmek idi.
Bu tarz militan örgütlerin terör faaliyetleri sürdürmesi hukuk bağlamında insan hukukunun ihlal edilmesidir. Lakin daha sonra İsrail kurulunca burada terör faaliyetlerinde bulunanlar taltif edildi. Menahem Begin, Moşe Dayan, Yitzhak Şamir ve diğer birçok isim önemli makamlara geldiler. İsrail terör örgütleri mensuplarına sahip çıkma yoluna gitti. Bundan sonra da devletin kodlarına bu işledi. Askerler soykırım suçu işleseler de ya çok azı ceza aldı ya da hiç ceza almadılar. Günümüzdeki olayların sebebi bir nevi bu geçmişte yatıyor olmalı. Bu bizim ileri sürdüğümüz bir görüştür.
Seküler hareket İsrail’de Filistinlilere zorluklar çıkardı ve katliamlar yaptılar. 67’den sonra dini Siyonizm’in siyasallaşması söz konusu. Siyasallaşma devletin gücü ve imkanlarını da kullanabilme imkanı tanıdığından Yahudilerin aşırılık yanlıların siyasallaşmaları ve knesset’te koltuk kapmaları durumunda tetikte olmak gerekmektedir. 67 savaşından sonra Yahudilerin tabiriyle nes (נס) yani mucize oldu. Topraklar 3-4 kat arası arttı ve kutsal yerler ele geçirildi. Bu durum dini siyonizm’in de yükseldiği dönem olarak zikredilebilir. Rabi kook dini siyonizm’in önderlerinden olsa da böylesi bir tabana ve sonrasında bir parti olarak iktidara gelmesini tahmin edebilir miydi bilememekteyiz. Bunun için diğer bir Rabi Kahane’nin gelmesi gerekecekti.
Radikalizm’in dini kökenlerini de Rabi Meir Kahane’de aramak lazımdır. Filistinlilerin her şart ve şeraitte göç edilmesini savunan bu isim ve bomba yapımı ile ilgili çalışmalarından dolayı Filistin’e göç etmek durumunda kalıyor. Burada İsrail’in sahip çıkması sonucu ideolojisini yayıyor, kitaplar yazıyor ve konuşmalar yapıyor. Sağ ideoloji bu yıllardan sonra yerleşimciler ve yerleşimlerle anılır oldu. Kahane’nin bunda rolü büyüktür.
1973 yılında yom kipur savaşında Yahudiler korku yaşadılar. Topraklarını kaybedebilme ve kutsal yerlerin elden çıkması korkusunu. Bunun için bölgeye yerleşmeye ve oralardan Filistinlileri uzaklaştırmaya çalıştılar. İsrail başta bunlara gizliden destek olsa da günümüzde bütün uluslara rağmen 2024’te yeni yerleşim yerlerinin inşasına izin veriliyor. İsrail ciddi bir yaptırım ve boykot görmediğinden bu tür eylemlere girişebilmektedir. ABD’nin İran’a yaptığı gibi yaptırımlar olmadığı müddetçe İsrail zaman geçtikçe Filistin’e daha da yerleşmiş olacaktır. ABD ve Batı da söz de olmasa da dolayı olarak Yahudileri desteklemektedirler.
Dini Siyonizm ve Sağ partiler tarihte hiç olmadığı kadar bugün güçlüdür. 2022’de yapılan koalisyon ile birlikte Ben Gvir ve Smotrich, Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) ve Dini Siyonizm partisi bugün iktidarda. Ben Gvir Kahane’nin öğrencilerinden ve sıkıntılı geçmişe sahip olan birisidir. Bunun bir neticesi olarak “Tapınak baskınları” İsrail’in din devleti olma yolunda ilerlemesi, 7 Ekim sonrası savaşta yüzde 56’sı çocuk olan Gazze’nin maddi ve manevi yıkılması, hastahane, cami, okul ve mülteci kamplarının bombalanmasını görüyoruz. Begin Doktrini ile birlikte İsrail caydırıcı güç ve tahrip edici güç olma misyonunu üstlendi. Bunu da masum halk üzerinde uyguluyor. Caydırıcı güç olurken, sadece Filistinli savaşçılara değil halkı (hatta çocukları) da potansiyel düşman olarak görerek onları da hedef haline getiriyor. Bu gibi aşırılık yanlısı eylemler ve atamalar bizi ve bölgemizi tehlikeye düşürmektedir.
Türkiyemiz’de başımıza bir şey geldiğin de hukuk ve güvenlik yollarına başvururuz. Sorunlar olsa da Hakkımızı umarım elde ederiz. Devletlerin varlığı da faşizm’in önünü tıkıyor ve kaos olmasını engelliyor. Diğer devletlerin birbirleri ile olan anlaşmazlıklarını da Uluslararası hukuk ve kurumlar çözmeye çalışıyor. Batı İsrail’e bu kadar müsamahakar davranmasaydı, dünya sistemi daha adil ve düzenli olabilirdi. Toprak ve egemenlik bir devletin çiğnenmeyecek alanları iken İsrail her geçen gün diğer devletlerin topraklarını, su kaynaklarını ve egemenliklerini ihlal etmektedir. Buna rağmen daha adil bir dünya mümkün ve bunun için çalışmak gerekmektedir.
Ozan Dur