İsrail’in Azınlık Politikalarında Ahmedilik
Muhammed Taha Güney

İsrail’in Azınlık Politikalarında Ahmedilik
İsrail bölgedeki etnik, mezhepsel ve dini her gruba ulusal güvenlik motivasyon ve hedefleriyle odaklanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak söz konusu gruplar üzerinden bir güvenlik stratejisi geliştirmektedir. Ülkenin güvenliğini sağlamada yerel güçlerin de öneminin bilincinde olan İsrail, Ahmediler gibi azınlık gruplar üzerinden çeşitli politikalar geliştirmektedir. Azınlıkların İsrail vatandaşlık mevzuatında net bir tanımı olmamakla birlikte sınıflandırmayı dil, din, ırk ve köken temelinde yapmak mümkündür.
İsrail yasaları İsrail’i Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkı olan ulus devleti olarak tanımlamaktadır. Yasadan da anlaşılacağı üzere İsrail politikalarını Yahudi merkezli ve Yahudi çoğunluğunun güvenliği üzerine inşa etmiştir. Ancak bu politikalar Ahmediler gibi azınlık gruplara sınırlı haklar sağlamaktadır. Bu azınlık gruplar Yahudi olmasa bile çeşitli haklar ve bağlarla Araplardan ayrı tutulmaktadır.
İsrail vatandaşı Araplar İsrail nüfusunun %17-20’sini oluşturmaktadır. 48 Arapları olarak bilinen İsrail vatandaşı Araplar vatandaşlığı 1952 yılında yürürlüğe giren İsrail Vatandaşlık Yasası kapsamında belirlenmiştir. Bu yasa kapsamında ikametle ya da fiilen İsrail’de yaşayanlar başvuru yoluyla vatandaş olabilmiştir. Yürürlükte olan vatandaşlık mevzuatı Gazze’de ya da Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilerin İsrail vatandaşları ile evlenmeleri durumunda bile vatandaşlık vermesini engellemektedir. Ancak Ahmediler İsrail vatandaşı Araplardan ayrışmaktadır. Yaklaşık 2.500-3.000 civarında nüfusu olan azınlık bir grubu oluşturmaktadır. İsrail’deki toplumsal ve siyasi etkileri oldukça sınırlıdır. İsrail açısından Ahmedi nüfusunun sayısından daha ziyade işlevi öne çıkmaktadır. Ahmediler İsrail tarafından “radikal” olmayan Müslümanlar olarak görülmektedir. İsrail’in Filistinli Müslümanlara karşı uyguladığı baskı ve agresif politikalar uluslararası kamuoyunda negatif bir imaj oluşturmaktadır. Buna karşın İsrail de “Ilımlı İslam’ın” temsilcileri olarak tarif edilen Ahmediler üzerinden uluslararası imajını düzeltmeye çalışmaktadır. Örneğin Ahmediye Cemaati lideri Mirza Masrur Ahmed, Papa Benedict’e dini hoşgörü çağrısında bulunan bir mesaj göndermiş, mesajı İsrailli Yahudi din adamları heyetinin bir parçası olarak götürmüştür.
İsrail Ahmediler üzerinden psikolojik harp yürütmektedir. İslam’ın İslam dışı ve sapkın olarak nitelendirdiği Ahmedileri İsrail “Ilımlı İslam’ın” temsilcileri olarak belirtmektedir. Bu söylemle geleneksel İslam otoritesini uluslararası kamuoyu nezdinde sarsmayı amaçlamaktadır. İsrail, Ahmediler gibi “Iılımlı" Müslümanları örnek göstererek, “radikal” olarak adlandırdığı Müslümanlarla mücadelesine meşru bir zemin oluşturmaya çalışmaktadır. Nitekim bu politika yüksek seviyedeki karar alıcılar tarafından da desteklenmektedir. Dönemin İsrail başbakanı Şimon Peres’in ramazan ayında Hayfa Kababir’de bulunan Ahmediler ile birlikte iftar yapması İsaril’in Ahmedilik politika uygulamalarına önemli bir örnektir.
Ahmedi ideolojisi incelendiğinde Ahmediliğin kendini oluştururken İslam ve Hristiyanlığı öteki olarak kabul etmiş çeşitli reddiyeler ve iddialar İslam ve Hristiyanlık özelinde gelişmiştir. Ahmediliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmed “Allah’ın kendisine farklı bir cemaat oluşturmasını emrettiğini” söylemiştir. Gulâm Ahmed, “hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. İsa’nın ruhunu taşıdığını, cihadı kılıçla değil tebliğle gerçekleştireceğini” savunmuştur. Kendisine gelen “vahiy ve mucizelerle peygamberliğini kanıtladığını” iddia etmiştir. Ayrıca Ahmedilik ideolojisinin gelişim süreci içerisinde Yahudilik ile ilgili bir reddiyesine yahut eleştirisine veya Yahudilik aleyhine iddiasına rastlanmamaktadır. Bu tarafıyla Ahmedilik İsrail ideolojisini tehdit etmeyen, İslam’a karşı kullanılabilecek ideolojik bir araç haline gelmiştir. Nihayetinde bu durum Müslümanlar arasında fikir ayrılığı oluşturarak ideolojik kamplaşmaya sebep olabilecektir. İsrail böylelikle kendisi için daha az tehdit içeren içi boşaltılmış bir İslam anlayışını yayacak bir aparat olarak Ahmediliği kullanabilecektir.
Dünyada çeşitli ülkelerde camileri bulunan Ahmedilerin bir camisi de İsrail’in Hayfa kentinde Kababir kasabasında bulunmaktadır. İsrail’deki Ahmedi varlığı 1924’te Mirza Gulam’ın oğlu Halife Mahmut Ahmedin Hayfa’ya gelmesiyle başlamıştır. 1928’de Orta Doğu Ahmediye Misyonu Merkezi Şam’dan Hayfa Kababir’e taşınmıştır. 1934 yılında ilk camileri açılmış ve 1980 yılında eski caminin yerine yeni bir cami inşa edilmiştir. Ahmedilerin İsrail Eğitim Bakanlığına bağlı bir de okulları bulunmaktadır. Kababir kasabasının yüzde seksenini oluşturan Ahmediler İsrail’in çeşitli kentlerinde dağınık olarak yaşamaktadır. 1924’te Halife Mahmut Ahmed’in Hayfaya gelmesiyle başlayan Ahmedi varlığı 1934’te inşa edilen cami ile birlikte somutlaşmıştır. Ortadoğu Ahmediye Misyonu Merkezinin Şam’dan Hayfa’ya taşınması ideolojik bir taraf göstergesi olarak da yorumlanabilmektedir. Bütün bu süreç göz önünde bulundurulduğunda İsrail Ahmediler üzerinden taktiksel değil stratejik bir takım politikalar yürüttüğü anlaşılmaktadır.
Araplar açısından İsrail’in demografik yapıyı bozma ve homojenliği heterojen hale getirme endişesi söz konusudur. Keza Kababir’de Ahmediler ile birlikte Hristiyanlar ve Dürziler de yaşamaktadır. İsrail bölgede homojen olarak gördüğü grupları heterojen hale getirerek İsrailli Yahudiler için daha güvenilir bir demografik yapı oluşturmayı hedeflemektedir. Ayrıca Sünni ve Şii Müslümanlarca İslam dışı kabul edilen Ahmediler inanç temelli kutuplaşmalara sebep olmaktadır. İsrail Ahmedileri “ılıman İslam’ın” temsilcileri olarak gösterirken Arapları potansiyel “radikal” veya “radikal” Müslüman-Arap imajı inşa etmektedir. Bununla ulusal ve uluslararası alanda eylem ve müdahalelerine meşru bir zemin oluşturmayı amaçlamaktadır. İsrail’in dini özgürlükleri kısıtlıyor iddiası bu vasıtayla zayıflatılarak uluslararası kamuoyunda Filistinli Arapların aleyhine algı oluşturulmaktadır.
İsrail farklı azınlık grupları üzerinde sürekli etkili olmuş ve bu grupları kendi güvenlik ve beka kaygısı ile bölgedeki çıkar ve hedeflerine yönelik kullanmıştır. Bu bazen çatışmacı gruplara sahip çıkılıp desteklenmesiyle bazen de Ahmediler gibi pasifist ve ideolojik grupların desteklenmesi şeklinde olmuştur. Ahmedilerin cihadı reddetmesi İsrail için önemli bir tehdit olan “radikalleşme” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Diğer yandan İslam’a aykırı iddialarıyla kendini İslam’ın temsilcisi olarak gören Ahmediye İsrail açısından İslam’a karşı kullanılması gereken ideolojik ve psikolojik bir araç haline gelmiştir. Bu sebeple Ahmedilere sahip çıkılmakta ve faaliyetleri desteklenmektedir. İsrail’in diğer Müslümanlar üzerindeki baskıcı ve sert tutumu Ahmediler için geçerli değildir. İsrail’in etki alanını genişletmek adına da böyle bir politika izlediğini söylemek yanlış olmaz. Bu durum İsrail kendini Ahmedi azınlığının haklarının temsilcisi olarak gösteren bir zemin oluşturabilmiştir. İsrail’in desteği daha çok Ahmedi ideolojisinedir. İsrail için Ahmedilik İslam’ı tahrif ederek zarar veren ideolojik bir ayrışma aygıtıdır. Bu vasıtayla kendini “ılıman” Müslümanlar ile bir sorunu olmadığı, “radikallerle” ise mücadele ettiği algısı oluşturma gayretindedir.
Sonuç olarak İsrail’in Ahmedilik politikası üç temel hedefe dayanmaktadır: Birincisi, Ahmedileri İslam’ın gerçek temsilcileri olarak göstermek suretiyle diğer Müslüman grupları “radikal” etiketiyle ötekileştirmek; ikincisi, Müslümanlar arasında kutuplaşma yaratarak İslam dininin birliğini zedelemek; üçüncüsü ise Ahmediler üzerinden İslam ve diğer dinlere karşı 'hoşgörülü' bir imaj çizmektir.
Muhammed Taha Güney